top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıYağızhan Çalışkan

SOYUTLAMA / ABSTRACTION

Güncelleme tarihi: 5 Oca 2021

Soyut sanatın tarihçesi düşünsel süreci ve Türkiye’deki etkilerinden bahsetmeden önce “soyut” kelimesinin tanımını yapmak istiyorum. Soyut, kelime anlamı ile; beş duyu organı ile algılanamayan, madde halinde olmayan, var olduğuna inandığımız ve hissettiğimiz, kavram olarak inandığımız veya varlığını kabul ettiğimiz nesnel olmayan, biçimi ve haçmi olmayan varlık veya tasarıma denmektedir.

Soyutun sanat içerisinde olan kullanımına değinecek olursak, duyularımız ile fark edilmeyen veya duyuların o zamana kadar farkında ve alışık olmadığı görselleri işleyen sanat olarak tarif edilebilir. Soyut sanat genel anlamı ile doğada var olan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin, temsili olmayan veya temsilin öznel kullanımını içeren sanata denir.

20. yüzyılın başında sanatçılar, Batı sanatının ana çatısı içerisinde temel ilke olan “temsil”i ortadan kaldırmak istemişlerdir. Duyguları lirik veya geometrik bir anlatımla renklerin desteği ile aktarma yolunu seçmişlerdir. Temsili ortadan kaldırarak demek doğru olacaktır. Bu bağlamda ilk örneklerini, özellikle renk ögesine ve şekillere odaklanan, böylelikle özünde soyut bir resimsel ifadenin yolunu açan sanatçı Wassily Kandinsky’yi önerebiliriz. Kandinsky, sanatın gündelik yaşamın ötesine, sonsuz bir tinin, bir evrensel bir ruhun algısı ve ifadesi olduğuna inanmış, doğayı taklit etmeyi bırakarak gerçeği ve doğadaki nesnelerin figürlerini tıpatıp benzetmek yerine eşyanın ve rengin kendi doğasını, başka bir bağlamda duygusunu ve görsel dünya ile sanatı arasındaki spiritüel güçleri ortaya çıkarma çabasına girmiştir.

Batı sanatı içerisinde soyut sanat ile ilgilenen sanatçıları örneklendirmek gerekir ise başlıca isimler şöyledir; Piet Mondrian, Robert Delaunay, Kazimir Maleciç, Jean Arp, Wols, Jackson Pollock, Nicholas de Stael, Mark Rothko, Hans Hartung ve Antoni Tapies.

Soyut sanatın temsili ortadan kaldırma çabası, sanat tarihçilerinin ve eleştirmenlerinin uzun süre üzerinde düşündükleri bir konu konu olmuştur. Günümüzde hala net bir tek tanım yapılamasa da düşünürler kendi aralarında iki kutupta toplanır. Teknoloji ve bilime pozitif yaklaşanlar ve diğer tarafta doğanın ve insan bilincinin temelini oluşturan değişmez ve ebedi formları arayanlardır.

Çağdaş soyutlama Modern sanatta iki şekilde yansıma bulmuştur. Biri geometrik diğeri organik/lirik formlar olarak kullanılmıştır. Soyutlama birçok sanat akımını içerisinde var olmuştur. Konstrüktivizm, Soyut Ekspresyonizm, Minimalizm/Post Minimalizm, kavramsal soyutlama gibi, fakat özellikle savaşın getirisi olarak soyut sanat, 1960 sonrasında dönemsel sıkıntılar yaşamıştır ve farklılaşmıştır. Öncesinde devrimci olarak görülmüş olan soyut sanat, genç sanatçılar tarafından tutucu bir yaklaşım olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde Pop, Op ve Kinetik Sanat akımları ortaya çıkmıştır. Günümüzde soyut sanat varlığını sürdürmektedir. Heartney’e göre; “… soyutlamanın kosmosun görünmez yapısını belirlediği doğrultusundaki erken dönem modernist inancı paylaşan bir sanatçı bulmak zor olacaktır. Keza hâlâ, soyutlamayı modernist devrimin kaçınılmaz sonucu olarak gören bir sanat eleştirmeni ya da sanat tarihçisi bulmak da aynı derecede zor olaraktır. Buna rağmen soyut sanat gelişmektedir. Birçok üslûp arasında sadece iki ayrı üslûp olma statüsüne indirilmelerine rağmen, geometrik gelenekler de organik gelenekler de – ikisinin birçok melez biçimi gibi- canlı ve iyi durumdadır.”(Heartney, s68)

Türk resim sanatının bu süreç içerisinde ki yerine bakacak olursak, 1900’lerin ilk çeyreğinden itibaren Avrupa resmindeki avangard akımların paralelinde bir oluşum sürecine girmiştir. Ancak batı ile olan bu etkileşim 1950 yıllarında kendisini tam anlamıyla gösterebilmiştir. Salt soyut çalışma, 1910 yıllarında Kandinsky tarafından non-figüratif resim ile ortaya çıkmıştır ancak biz bu gelişimi 1955 yıllarında yaşamaya başladık.

Türkiye içerisinde olan ilk soyut sergi kendi içinde handikaplar barındırıyordu. Haklın daha önce görmediği bir sanat anlayışı benimsetilmeye çalışılacaktı. 1953 yılında Adnan Çöker ve Lütfü Günay “Sergi Öncesi”(Dil Tarih Fakültesi) adını verdikleri ilk soyut sanat sergisini açtılar. Daha sonra 1954 yılında Helikon Sanat Galerisi’nde ikinci gösterimini gerçekleştirdiler. Aynı yıl Cemal Bingöl tümüyle non-figüratif yapıtlardan oluşan bir sergi açmıştır.

1960 yılından sonra soyut anlayış büyük ölçüde benimsenmiş, Devlet Resim Heykel Sergileri ve D grubunun da etkisi ile soyut sanata ilgi artmıştır. Dönemin avangard soyut iş üreten Türk Sanatçıları; Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Halil Dikmen, Şems Arel, Nuri İyem, Adnan Çöker, Cemal Bingöl, Adnan Turani, Lütfü Günay ve Cemil Eren’dir.

Soyut sanat ile ilgili üretim yapan isimleri dört başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar; Geometrik Soyutlama, Lirik Soyutlama, Geometrik Non- Figüratif soyutlama ve Lirik Non-Figüratif Soyutlama olarak sınıflandırılabilir.

Kronolojik olarak gitmek gerekir ise ilk olarak Geometrik Soyutlama’dan başlamamız gerekiyor. Örneğin Hamit Görele büyük düz yüzeyler haline getirdiği sembolik nesne biçimleri ile tuval üzerinde bir düzlem yaratma yolunu seçmiştir. Renk üzerinde yoğunlaşan sanatçı salt renkler ile kesin sınırlı geometrik biçimlerin içini dolduruyordu. “Ayrıca, tuval yüzeyinde görülen biçimler çalışma sırasında belirlenmiş değil, daha çok araştırılmadan benimsenmiş biçimler olarak ele alınıyordu. Bu nedenledir ki, Görele’nin soyutlama resimleri, salt soyut biçimleri değil, sembolik kimi nesne biçimlerini içerdiğinden geometrik soyut sanatçıların içerisine alınmıştır. Sanatçının, “resmin geometriye dayandığına inanmakla beraber geometrinin kalıplaşmış ve neredeyse donma noktasına gelmiş formüllerinden uzakta durmaya çalıştığını resimlerinden de saptayabiliriz”(Özsezgin, s56)

Geometrik soyutlamanın tipik örneği olarak Nejat Devrim resimlerini örnek olarak sunabiliriz. Devrim eserlerinde özgün renk uygulamaları kullanmış, soyut bir dinamiğin çerçevesi içinde serbest bir palet oluşturmaya yönelmiştir. Doğadan herhangi bir iz taşımayan bu resimlerinde, lekeciliği ağır basmıştır.

Lirik Soyutlama ifadenin ve duygunun boya ve fırça ile aktarılması olarak tanımlanabilir. Bazen absit bir doğa görüntüsü, bir çocuk yada herhangi bir nesneden yola çıkılsada planlı olmayan, sanatçısının bile sonucu bilemediği bir ritüel gibidir. Örnek olarak Zeki Faik İzer, Abidin Dino ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gösterilebilir.

Türk Soyut Sanatı altındaki üçüncü başlığımız ise Geometrik Non-Figüratif soyutlamadır. Bu aşamada Türk Soyut Sanatı, batının izlediği yolu takip etmiş fakat Avrupa’ya göre geç olgunlaşmıştır. Türkiye’de 1953’den sonra benzer bir hal almıştır. O döneme örnek verilebilecek sanatçılarımız Cemal Bingöl ve Halil Akdeniz olabilir.

Dördüncü ve son başlığımız ise Lirik Non-Figüratif soyut resimdir. 1945 yılında Paris’e yerleşmiş olan Nejat Devrim ve Selim Turan bu başlığa çok açık bir biçimde uymaktadır. Nejat Devrim bir açıklamasında” Parçalama işlemine ilk girişimden, hiçbir şey kalmayıncaya kadar devam etmekteyim.” Hatta bu parçalama işlemine çılgınlığa verıncaya kadar devam etmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca Lirik Non-figüratif başlığı altında Fransa’nın motifsel lekeciliği ve Amerika’nın motifsel rastlantısal lekeciliğide yer almaktadır. Bu yüzden bu bölümü genişletip; Adnan Çöker, Mübin Orhon ve Zahit Büyükişliyen’i eklemek doğru olacaktır.

28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ZAMAN / TIME

Görsel sanatlarda zaman algısı, insanlık tarihinin sosyolojik psikolojik, felsefi bilimsel ve teknolojik gelişimlerine doğru orantılı bir yol izleyerek değişime uğramıştır. Bu sebeple sanat içerisinde

TEMSİL NEDİR / WHAT IS REPRESENTATION

Sanat tarihinin güne kadar gelen süreci boyunca en çok fikir üretilen ve tartışılan konularından biri temsil meselesi olmuştur. Başlangıç olarak sanatta temsil sorunu Platon’un sözünü ettiği mimesis (

bottom of page